11/20/2008

Bürem'e git!!!

O degil de, 
bir varmış bir yokmuş,
evvel zaman içinde,
kalbur saman içinde,
develer tellal iken,
pireler berber iken,
ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken,
bir dev bir de cüce varmış. Sonra bu devle cüce bir gün yolda karşılaşmışlar, dev cüceyi yemiş. Kimse de dememiş ona, "hafız manyak mısın, neden yaptın bunu?" diye.

Tabi masal bu ya, olur böyle şeyler. Hem zaten büyük balık da küçük balığı yutmaz mı a dostlar.
Asıl anlatacağım hikaye tabi ki bu değil. Yeniden başlamak gerekirse:

Bir varmış iki yokmuş,
annemin sütü çokmuş,
can kanda kan canda,
babamın saçı yokmuş.
Bir A kişisi ile bir B kişisi varmış. A kişisi bir üçüncü dünya ülkesinde, B kişisi ise amerikada yaşıyormuş. Bir gün B kişisinin canı sıkılmış, gitmiş parasının dörtte biriyle defter, dokuzda biriyle muz, on yedide biriyle prezervatif, sekizde üçüyle bisküvi, yarısıyla da laptop bilgisayar almış. Macintosh hem de.  Doğal olarak bu B kişisi parasının tamamını harcamış bir de gitmiş parasının yaklaşık yüzde otuzu kadar bir miktarı bankadan borç almış. Sonra bir de utanmadan gitmiş, bankadan biraz daha kredi çekip kendine mortgage ile (Türkçesi tutsat) bir Amerikan tipi, bahçeli, verandalı, garajlı, her sabah kapısına gasteci çocuğun gaste attığı bir ev satın almış. Sonra tabi ki borçlarını ödeyememiş, mortgage krizi olmuş, bankalar parasız kalmış, dünya krize girmiş, bankalar batmış, şirketler işçi çıkarmaya başlamışlar. Herkes bu B kişisine kredi veren bankayı suçlamış. “Ulan denyo banka, neden B kişisine kredi verdiniz, suçlu sizsiniz” demişler. Ama aslında bence bankanın suçu yok. B kişisi kendini tüketime vermiş, hiçbir şey üretmeden kendine bir sürü defter, prezervatif, laptop falan almış, bir de utanmadan gidip ev almış, tüketim canavarı olmuş, krize neden olmuş, bir de utanmadan suçu bankaya atmış. Resmen terbiyesizlik değil mi bu? Ondan sonra dânâ kardeşim yuvasız kuş diksıleman misali yuvadan uçup gidiyor. Yazık değil mi ulan?
Tabi bunları böyle yazdım, sen de okudun. Anladın da. Çünkü bu yazıyı ancak aptallar anlayamaz. Aranızda küçük çocuk da olmadığına göre kimse çıkıp da “yazar çıplak” demeyecek nasılsa. Zaten hepiniz “yazardan çok yazarcısınız”. Fakat Barthes kardeşim ne güzel demiş "yazar öldü" diye. Fakat siz, siz terbiyesiz okurlar, “yazar öldü yaşasın yazar” falan da dersiniz. Siz hepiniz sistemin çarkları olmuşsunuz, burjuva, bohem, flaneur sünüz. Hatta planörsünüz. Motorsuz uçaksınız. Hepiniz motoru bozmuşsunuz. Kafadan kontaksınız. Hepiniz büreme gitmelisiniz. Zira ben sizinle uğraşamam işim gücüm var.
Sonra A kişisi de parasının üçte biriyle votka almış, sonra parası bitmiş. Zaten onun parası, kendi parasının üçte biri kadarmış. Votkayı çakmış çakmış, sonrasını hatırlamamış parası nasıl bitti diye. Öyle işte.

Metin ile ilgili çalışmalar:
KELİME BİLGİSİ
Metinde geçen aşağıdaki kelimelerin anlamlarını sözlükten bulup bir cümle içinde kullanınız.
Örn:
Yazar: yazan kişi, şey, makine.  Benim babamın yazar kasası var.
Kelimeler:
Bürem, votka, denyo, mortgage (tutsat)

OKUDUĞUMUZU ANLADIK MI?
1-    Okuduğunuz metinde geçen B kişisinin sevgilisi var mıdır?
2-    Diyelim ki siz bir otobüs şoförüsünüz. Ana duraktan 10 yolcu aldınız. Sonraki durakta 2 yolcu daha aldınız. Sonra ki durakta 15 yolcu daha aldınız. Sonraki durakta 5 yolcu daha aldınız. Sonraki durakta 1 yolcu indi, yanlış otobüse binmiş o, 4 yolcu da bindi. Sonraki durak mecidiyeköy, 50 kişi otobüse ön ve arka kapılardan bindi. Sonraki durakta 1 kişi indi. Arka kapı o denyo kişi inebilsin diye açılınca 15 kişi o inen kişinin yerine otobüse bindi. Sonra siz yeter ulan, akmerkeze gidecekler binmesin dediniz. Kimse sizi siklemedi tabi. Sonraki durakta 2 kişi indi, kimse binmedi. Bu olaya siz de benim kadar şaşırdınız. Bu durumda kim bu Metin denen adam? Metin ile ilgili çalışmalar falan dedik bu kadar. Ne alakası var bu adamın bizimle? Cevaplayınız.
3-    Blogun bir ay hiç güncellenmeyip üç günde bu kadar sık güncellenmesi sizde de şaşkınlık ve yorgunluğa neden oldu mu? Örneklerle açıklayınız. Mesela "işte ben gayet dinçtim sabah, blogu okudum, üstüme bir yorgunluk, bir kırıklık çöktü" falan diyin.
TARTIŞMA KONUSU
Antibiyotik kullanırken alkol alınır mı? Sınıfta iki gruba ayrılıp tartışınız. Her şey serbest, ama belden aşağı vurmayın lan. Çocuğu olmaz maazallah. Kısır kalır. 

GELECEK PROGRAM
İki süper film birden.

11/16/2008

BLOG, BLOG FLUT, BLOK, BÜLÜK

O değil de yine kaybettim sevgili blog. Sen de zaten bunu duymak için varsın. Bugün kötü bi gündü, bunları yazmaya başladığımda vakit dündü. Sen ne işe yararsın ha blog? Dertlerime derman olmazsın yaralarıma merhem bulmazsın, şol tabipten devam sormazsın. Bilirsin seninle taban tabana zıttız. Ama yine de sana yazmama müsaade ediyorsun. Buna katlanamıyorum, tevazu mu bu, büyüklük mü yapıyosun aklınca bana? Seni şikayet edeceğim, kapattıracağım seni, erişimi engelleteceğimm. Bak hâlâ söylemedin bana, bunca zaman oldu, nasıl hikayelerden hoşlanır insanlar? Nerede kaldı büyüklüğün?
       ***
Bir daha yazılmayacak sandım, korktum, elim gitmedi, oldu bir ay. Elim varmadı. Neden yapıyoruz biz bunu dedim, kimseye soramadım. O ara Barthes çıktı, hehe, yazar öldü olum dedi. Gülümseyerek kalakaldım. Yazar öldüyse bizim için yazma zamanı…
       ***
Biz blogu amacına uygun kullanamıyoruz bu aşikar, ama bir gün, mevcudu 60 kişiye ulaşan anadolu ilkokullarından birinde mandolin akordlayarak geçip giden müzik derslerine isyan için “blog flüt” öttürüldü ilk defa. Helvacıoğlu namlı bir aile ihya oldu. Sınıfların tabanlarını kesif bir salya kokusu kapladı. Süper babanın ezgisini çalabilenler mutlu oldu süper babası olanlar değil. Süper baba ezgisine karşı olanlar kısa sürede gitarla zombie oldular. Aslında kimse mutlu değildi.
       ***
İnsan sever sever de, sevdiğinden kaçar mı? O yuvasız kuş olan, benim işte arkadaş, cevgaver. Diksileman o yuvasız kuş. O zaman diksileman da benim. İnsan durup dururken gece gündüz içer mi? Gece gündüz derdimden içiyorum ben jam im. Ne trajedi ne yaman çelişki. Sen kendini yazmaya mı verdin a can. Cemil barışı seviyor, eminim aleksi de, Dânâ da, yutun da, hancı da hamamcı da, e diksileman kış uykusuna mı yatıyor o zaman, ne oluyor?
       ***
Kıssadan hisse: Sen sana ne sanırsan ayyuga da onu san. Dört kitabın manası, budur; eğer var ise.
Gelecek program: neyzen Bâtın efendinin oğlu, sesi güzel kendi güzel Zâhir’in veda sofrasından bir enstantane ve İstanbul nasıl İstanbul oldu? İstanbul İstanbul olalı böyle keder gördü mü?
“Kulak eğer gerçeği anlarsa gözdür” Mevlana
Eleştirmenin notu: yazar bu postta geleneksel blog formunu korumuş klişeleri kullanmaktan çekinmemiş ancak blog yazım gramerinde yarattığı kırılmalarla, Antonionni’nin 1960’da L’Avventura izleyicisinde yarattığı etkiyi, okuyucusu üzerinde yaratmayı hedeflemiştir.