1/30/2011

bir hitap şekli olarak hafız ya da tayt can mıdır?

"o değil de tayt can mıdır, hafız? " diye sordu. Candır dedim. "Altına ne yaptırayım?" diye sormaya devam etti. Her şey bir kebapçı arka planında olup bitiyordu. Yanıldığımızı anladık. Bu Semiramis'in değil, düpedüz kebapçının rüyasıydı. Kandırıldık.

Ben altına topuklu alayım diye atıldım. Hafız çizme tercih etti. Hafız, çizme kokutmasın, sonra midene dokunuyor diye uyaracak oldum, "karışma sen" diye payladı beni.

O sırada garson siparişleri getirmiş başımızda dikiliyordu. "Döner kimindi abi?" diye sordu.

"Dönerse senindir, yengense benim" dedim.

1/26/2011

liberaller kibareller polemikler blumikler

O değil de tam iki sene olmuş bugün. Hiçbir şey olmadı mı, görmedim mi acaba yazmaya değer. Ancak bakıyorum yazarlar kafa karışıklığından kurtulmuş tartışma platformu kurmuş. En azından ikisi. Yutun epeydir atarlı, malum. Aleksi de bulunduğu yerin ismindeki bir iki harften ötürü büyük aksiyonu kaçırır durumda.

Yutun liberallere kızmış, aleksi de “ne olacağıdı yani onlar liberaller işte, hem öyle yapmasalardı da öteki türlü yapsalardı ne değişecekti” demiş. Tutmuş somut öneri istiyor.

Liberallerin halini Yıldırım Türker özetlemiş:“AKP’nin ‘demokrasi ülküsü’ müsameresini meşrulaştırmak, her pislediği yere bez koşturmak değildi mutlaka ‘liberallerin’ amacı. Onlar işçisinden, emekçisinden, gencinden, sanatçısından tamamıyla umudu kesmiş oldukları memleketin düze çıkışını statüko dışından bir muhafazakâr yiğide destek vermekte gördüler. Orduyu hizaya getirerek militarizmin palet izlerinin silinivereceğine inandılar. AKP’nin derdinin orduyla olduğuna inandılar. Aynı militarist kafanın, aynı kan pıhtısı milliyetçiliğin ürünü olduğunu görmek istemediler.Liberaller, kendi yazdıkları AKP’yi destekleyegeldiler. Sağcı muhafazakâr bir partinin bu memleketi aydınlığa çıkaracak yegane güç olduğuna iman ettiler. Oysa AKP’nin ampulü ortadaydı. Şimdi Erdoğan’ın değiştiğini, ceberut bir dile sarıldığını, ordusuyla işbirliğine girdiğini söylüyorlar. Söylediklerinde doğruluk payı var mı? ”

Bir önceki genel seçimde de mhp ile seçim işbiriliği yapmaya hazırlanan chp’dense akp’ye oy vermeyi tercih etti bu insanların çoğu. Neden? Alternatifleri yoktu çünkü. Bakıyoruz ki bu alternatif yok diye kötünün iyisini seçip, birini seçmemenin de bir seçim olduğunu unutanlara kızmakta, yutun haklı. Alternatif üretmek konusunda önerisi olup olmadığını sormak konusunda da aleksi haklı. Aleksi somut bir alternatif yaratmanın gerekliliğine, sözü geçen insanların düşünme biçimini göz önünde tutarak inanıyor kanımca, ama tümünü reddedecek bir çoğunluk olmak da değişimi başlatmak için yeterli bir güç demektir. Mevcut örgütlenmelerde düşüncelerine uygunluk bulamayan birinin önünde iki yol vardır: yeni bir örgütlenme oluşturmak ya da mevcut örgütlenmeleri fikrini almaya mecbur kılmak ve değişime zorlamak. Bu direniş, boykot demektir. Herkes parti programı yazacak değil ya. Birey olarak vazgeçmememiz gereken aklımız ve vicdanımızdır.

Herkese hakkını dağıttım. Şablon bu değil. Sen hiç gri kağıda basılmış kitap gördün mü?alıntı yapabiliyo muyduk ya la?

1/25/2011

Hey, Sakin Ol Şampiyon

Evet, sana diyorum. Sakin ol adamım. Elindeki silahı yavaşça yere bırak. Sana zarar vermeyeceğiz. Sevgili Yutun, bir durul artık. Bir sakin ol. Sakin.

O değil de, bu yetmez ama evetçilere karşı kitlenin şöyle bir argümanı var: "Referandumda yetmez ama evet" diyenler "hayır" deseydi anayasa değişikliği olmayacaktı. Eğer böyle bir argümana sahipsen (ki bu argüman ne kadar doğru, tartışılır) sana şunu diyeceğim. Şimdi referandum meferandum, demek ki sen demokrasiye inanıyorsun. Yani orada insanlar hayır deseydi şu anda ülke daha iyi olacaktı sana göre. (Neden daha iyi olacaktı onu da anlamış değilim, bence tamamen alakasız, sanki ülkedeki her skim anayasaya uygun yürüyor aminakim, ama neyse). Madem demokrasiye bu kadar gönülden inanıyorsun, o zaman neyden korkuyorsun bebişim. Eğer dediğin gibi yetmez ama evetçiler pişman olup bir dahaki seçimde akepe karşıtı oy kullanacaklarsa, o zaman no problem yani. Gider cehapeye oyumuzu veririz, olur biter. Cehape de ülkeyi ultra laik demokratik atatürkçü olarak yönetir. Sorun değil yani. Yetmez ama evetçilerin pişman olmamasından mı korkuyorsun? Evetçilerin hep çoğunluk olarak kalmasından mı korkuyorsun? O zaman sana kötü bir haberim var sevgili Yutun. Ne yazık ki böyle çoğulcu demokrasilerde her zaman çoğunluğa karşı domalan bir azınlık oluyor. Surprise surprise.

Şimdi sana sorarım sevgili Yutun, sorun ne? Geçen sefer de demiştim, madem bütün bu siyasi olaylar über süper demokratik yürüyor, siyasi olaylar seçimde verdiğimiz iki evet oyuna bakıyor, o zaman bir dahaki seçimde değiştiririz seçimimizi yani. Neden korkuyorsun?

Referandumda hayır çıksaydı yargıtay bekaretle ilgili kararını vermeyecek miydi yani? Anlamıyorum ki...

Yani demem o ki, all in all, nedir derdin sevgili Yutun? Bana söyle hele. Sokul yamacıma yamacıma, usul usul. sakin sakin anlat derdini Yutun.

Bana esmeyi anlat, Yutun. Bana sevmeyi anlat.

Öpüyorum seni bebişim. Mucks.

EVET EVET EVET, kabul ediyorum evet.

O degil de bu ‘yetmez ama evet’çilerin hali ahvaline fena takıldım ben arkadaş. Çok pis düşünüyorum onları. Böyle pis pis düşüne düşüne taktım işte kafayı. Kafayı atsaydım daha mı iyi olurdu acaba? Bilemiyorum. 
Bir hafta kadar oldu Yargıtay’ın bekaret konusundaki ilginç tavrı gazetelere haber olarak düşeli. Yargıtay bekaretin evlenen kadında bulunması gereken bir vasıf olduğuna karar verdi. Dahası söz konusu karara vesile olan davada, kadının bakire olduğunu söyleyen raporlara değil yeni evlendiği karısının bakire olmadığını söyleyen adamın sözüne biat etti bütün yargı. Bu olay façabuk profil sayfalarında da paylaşılmak suretiyle hepimizin aklına şaşkınlık olarak yansıdı.

Bana bu yazıyı yazdıran ise bu paylaşımlardan birinin altına bir arkadaşımın yaptığı “Yargıtay her zaman milliyetçi, ahlakçı ve ataerkil bir kurum olageldi. Niye bu kadar şaşırdığınızı anlayamadım.” şeklindeki yorum. “Yargıtay'ın milliyetçi, ahlakçı, ataerkil olduğuna inanıyorsun da, AKP'nin totaliter, baskıcı, ahlakçı, islamcı, ataerkil olduğuna niye inanmıyorsun? Yoksa göl gerçekten maya tuttu da biz mi kaçırdık?” dedim ben de kendi kendime. Sonra ulan niye kendi kendine söylüyorsun bunları diye sordum kendime. Sonra niye kendi kendine soru soruyorsun ortağım diye kızdım kendi kendime, sonra niye kendi kendine kızıyorsun salak mısın derken aklıma burası geldi. Blogumuz var lan, aslanlar gibi yazarım yazımı, yaşasın sanal medya diye bağırdıktan sonra, bir daha kızdım kendime. Baktım olacak gibi değil, önce bir soğuk duş alıp sakinledim sonra da oturup yazdım gitti.

Şimdi bence bu ve benzeri olayları hala 'zaten böyleydi ne bekliyorduk ki' hissiyle münferit olarak okuyorsak (ki bence doğru bir okuma değil) bu bile, mevcut iktidarın 10. yılına yaklaştığını göz önünde bulundurduğumuzda, siyasal islam gölüne bir kaşık demokrasi söylemi çalmanın kaymaklı yoğurtla sonuçlanmayacağının göstergesidir. Kaldı ki bu şekilde yorumladığımız her olayda mevcut olan başka bir potansiyeli biraz daha gözden kaçırıyoruz, akp'nin bütün bu 'münferit'lerdeki temel prensipleri evrenselleştirebilecek bir potansiyele sahip olduğu unutulmamalıdır. söz konusu yukarıdaki olayda mahkemenin gerekli vasıf olarak tayin ettiği bekaretin bu haliyle bir yasa tasarısı olarak meclise gelme ihtimalinin küçümsenmeyecek kadar yüksek olduğu apaçıktır. akp'de bu kibir, özgüven, ataerkillik, fütursuzluk, kısacası bu potansiyel var.

Türkiye İran olacak demiyorum. Bunun olabileceğine inanmıyorum. Dahası mevcut siyasi-ekonomik projenin bu kadar kof olabileceğine inanmıyorum. Amma velakin, AKP’nin mazlumluğuna ve demokrat vitrinine kanan (ki bu artık bir çok kişi tarafından terk edilmiş fena halde iyimser bir yorumdur) bunca sözüm ona, solcu, ezilenden yana, aydın, kanaat önderi, okumuş etmiş genci yaşlısı insanın ben ve benim gibi düşünenleri çılgınca bir indirgemecilikle şeriat korkusunun titrettiği akılsızlar olarak görmesi ve referandumda verdiğimiz hayır oylarını veya boykot kararlarını, chp’cilikle, 12 Eylülcülükle suçlayarak olası her tartışmayı yokuşa sürmesi, faydalar faydası fikir teatisinin yolunu tıkaması, kısacası çamura yatıp üstüne bir de yuvarlanması beni düşündürüyor. Yetmez ama evetçilerin samimiyeti üzerine istemeden düşünüyorum.

Şimdi bu arkadaşlar ‘yetmez’ diyerek neye işaret ediyorlardı? Birkaç şey olabilir. Mesela tamam demişlerdir, 12 eylül anayasasını istemiyoruz, siz de şimdiye kadar askeri vesayetten çok çekmiş mazlum insanlara benziyorsunuz, varın değiştirin anayasayı ama biz şerh koyuyoruz demek istemiş olabilirler. Nedir bu şerh,şu kuşkudur mesela: “Anayasayı yenileyeceksiniz ama bakalım demokratik olacak mı?” Gözümüz üstünüzde demektir bu.

Gözleri üstlerinde mi peki? Benim gördüğüm kadarıyla bir çoğu sus pus oldular olan bitenler karşısında, utandılar mı verdikleri karardan artık nedir bilinmez. Ama bazıları ise – ki bunlar yazar çizer ve bolca okunur insanlar – yiğitliğe bok sürdürmemek adına olsa gerek akp’ye de bok sürdürmemeye başladılar. Mesela alkollü içkilerle ilgili yasal düzenlemeleri sıradan bir AB düzenlemesi olarak okumak gerektiğini vurguladı bu insanların bir kısmından oluşan bir örgüt. Hani şu tayyip* zulmüne değil teşekkürlerine nail olmuş olanlardan biri var ya, o işte. Bildin mi? Neyse bunu böyle görebilmek için silah ruhsatı alabilme yaşını 18 ila 21e indiren yasal düzenlemelerden haberdar olmamak lazım. Bu iki değişikliği bir arada okuyamamak için ise gerçekten ya dalgınlığın daniskasını yapıp ikinciyi gözden kaçırmış olmak gerekiyor, ya da samimiyetsiz, iki yüzlü olmak gerekiyor.

Uzun lafın kısası, yetmezin altını doldurabilmek için samimi olmak gerekiyor arkadaş, yetmeyen yerde yeteni talep edebilmek gerekiyor. O talebin sonunda sahte suçlamalar ve belgelerle mahpus damını boylama ve içeri girerken sırıta sırıta dışarı çıkmakta olan hizbullahlarla karşılaşma ihtimali olsa bile… 
O sebepten, kamuoyunda ‘yetmez ama evet’ sloganın sözcüsü addedilen unsurlara sesleniyorum. Direk ‘evet’ olsun sloganınız. Hatta EVET olsun. Çünkü sandıktan evet çıkmış olması size yetmiş görünüyor. Yetmez’in altı boş kaldıysa kaldırıp atacaksın arkadaş. Ne kafalar karışsın, ne de niyetler değil mi? Ak göt kara göt çıksın ortaya.

(*yazarken fark ettim ki, tayyip yazıp boşluk bırakınca baş harf otomatik olarakbüyüyor. T oluyor çat diye. İlginç geldi, bir de mehmet yazıp boşluk bıraktım. Durum aynı. Allah allah dedim bir de ali yazdım olmadı. Küçük kaldı. Vaktim olmadığı için başka isimlerle deneyemedim ama yakın zamanda deneyeceğim. Yine de aklınızda bulunsun, bu wordün türkçesi sünni olabilir diyerekten haydi yandan.)