3/23/2014

Barbarları Beklerken

“Neyi bekliyoruz böyle toplanmış pazar yerine?
bugün barbarlar geliyormuş buraya“

Barbarları beklerken, Konstantinos Kavafis


Abdülhamit’i deviren İttihatçıların, Abdülhamit’ten devralıp İttihat ve Terakki’nin vârisi olan Cumhuriyet’e emanet ettikleri korkular üzerinden ülkeyi yönetme ve siyaset üretme geleneği Lozan’dan günümüze kesintisiz olarak farklı şekillerde vücut buldu. Kimi zaman şeriat, kimi zaman komünizm kimi zaman kürtler üzerinden toplumda yaratılan barbarları bekleme hali devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütün teşkil etmesini sağlayan en önemli etken oldu. Tarihi, birlik ve beraberliğe her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz günlerin toplamından oluşan Türkiye Cumhuriyeti,  şeriatçı ya da komünist barbarlarının istilası tehlikesi ile zaman zaman karşılaşmış olsa da ihtiyaç duyduğu birlik ve beraberliği kesintisiz olarak ancak kürt barbarların istilasını beklerken sağlayabildi.

Son zamanlarda AKP hükümeti ve Erdoğan’a karşı Gezi, yolsuzluk operasyonu ve ses kayıtları üzerinden yürütülen haklı muhalefet, bütün çabalara(!) rağmen AKP’nin surlarında ciddi gedikler açıp AKP seçmeninden önemli bir kitleyi henüz koparabilmiş değil. İktidar üzerinden sağladıkları menfaatler çevresinde birbirlerine sımsıkı şekilde kenetlenmiş, bugüne kadar elde ettikleri kazanımları kolay kolay terk etmek istemeyen menfaat gruplarının koalisyonundan teşekkül etmiş bu seçmen kitlesini AKP’den koparabilmek için öne sürülen son koz olarak, yine ve yeniden, bölücü barbarların sınıra dayandığı haberleri kale surlarının içinde dillendirilmeye çalışılıyor. CHP ve MHP’nin seçmen kitlesi tarafından sıkça dillendirilen (AKP’nin seçmen kitlesi içinde korku tohumu olarak ekilmeye çalışılan) özerklik ve bölünme propagandası, 30 Mart yerel seçiminin galibi kim olursa olsun 30 Mart sonrasının gündeminin milliyetçi söylemler üzerinden gelişmesinin ve siyasetin yön belirleyicisinin milliyetçilik olmasının sebebi olacak.

MHP’nin geleneksel politikası ile tezat oluşturmayan bu milliyetçi söylem, özellikle İstanbul ve Ankara’daki AKP taraftarı olmayan seçmeni kendi çatısı altında toplamaya çalışan CHP için (partinin tarihi göz önünde bulundurulduğunda çok da şaşırtıcı olmasa dahi, güncel birleştirici politik söylemi için) büyük çelişki oluşturuyor. CHP’nin seçmen kitlesinin sosyal medya üzerinden yaygın olarak dillendirdiği “bas geç” (ki bu ifade ehven-i şer olmanın derin acizliğini taşıyor) ve “oylar bölünmesin” (ki CHP’nin yıllardır elle tutulur bir alternatif politika üretmemesine rağmen ikinci parti olarak kalmasını sağlamıştır) söylemleri, HDP’e fikren yakın olan kitleleri AKP karşıtlığı üzerinden Sarıgül’e oy vermeye yönlendirmek için yoğun şekilde dayatılıyor. Peki yönetim kadrosunu kürtler, aleviler, gayrımüslümler ve orta sınıf (sosyalist) kentlilerin oluşturduğu HDP’nin oylarını bu söylemle, hem de HDP’yi bir yandan açıkça bölücülük ile itham ederken, CHP’ye aktarabilmek mümkün müdür?

HDP’nin oluşumunda büyük pay sahibi olan Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku adaylarının 2011 seçimlerinde çeşitli mahallelerde aldığı oyları göz önünde bulundurursak” tatava yapma, bas geç” diyenleri de çene yormaktan kurtarmış oluruz. Ortamlarda Sırrı’ya oy vermekle övünen sanatçı ve sanat sevicilerin mukim olduğu Beyoğlu’nun Cihangir semtinde Sırrı Süreyya Önder 2347 oyun ancak 262’sini (% 11) alabilmiş. Aynı ilçede kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Çukur mahallesinde 1925 oyun 1002’sini (%52), Bülbül Mahallesinde ise 2675 oyun 997’sini (%37) Sırrı Süreyya almış. Alevilerin (önemli bir bölümünü de alevi kürtlerin oluşturduğu) yoğun olarak yaşadığı Sarıgazi’de (hatırlatmak gerekir ki alevi bir aday olan Sebahat Tuncel bu bölgede seçime girmişti) 8983 oyun 668’i (%7), Gazi Mahallesinde 17473 oyun 1620’si (%9), Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku adaylarına gitmiş.  Aynı mahallelerde CHP’nin oyu ise sırasıyla %48 ve %66 olmuş. Nüfusunun azlığından dolayı tam olarak seçmen tercihlerini sandık seçim sonuçları ile ilişkilendirmek çok zor olsa da Gayrımüslimlerin çoğunlukla kentli orta sınıf ile beraber yaşadığı bölgeler olan Feriköy’de oyların % 9’u (CHP %66),  Adalar’da % 6,5 (CHP %48), Bakırköy %2,2 (CHP % 57,4) Blok adaylarına verilmiş. kürtlerin yoğun olarak yaşadığı ilçelerden Sultanbeyli’de Blok adayı %10 (AKP %68), Esenyurt’da %9,3 (AKP 48) oranında oy almış.

Yukarıda belirttiğim oy oranlarını da göz önünde bulundurup genellemek gerekirse;  alevilerin, alevi kürtlerin ve kentli orta sınıfın halihazırda oy tercihinin zaten CHP’den yana olduğu görülüyor. HDP içerisinde yer alan gayrımüslimler, aydınlar, öğrenciler ve diğer grupların niteliksel olarak HDP’ye katkıları çok büyük olmakla beraber oy olarak katkıları çok sınırlı kalmaktadır. Tabi ki yeni oluşan siyasal sinerji içinde HDP’nin bu kitlenin ilgisini cezbetmesi muhtemeldir ve CHP’lilerin asıl korktuğu da budur. Ama HDP’nin potansiyel seçmenlerini çoğunlukla geçmiş seçimlerde kararsız kalmış olanlar ve zaten CHP’ye oy vermemiş/vermeycek olanların oluşturduğu, bunun da oldukça  büyük bölümünün kürt seçmenlerden meydana geldiği de ortadadır. HDP’li olmayan kürt seçmen de CHP'yi değil de AKP’yi desteklemekte. Bu durum ortadayken, ve HDP’lilere yapılan “bas geç”, “oylar bölünmesin” ve “HDP seçimden çekilsin” çağrılarıyla CHP’ye davet edilen oy havuzunun küçüklüğü belliyken, gözle görülebilir bir etki sağlanabilmesi için bu çağrıların asıl muhatabının kürtler olduğu görülüyor ve kürtler bu çağrıya ses vermediği sürece de bu kampanyanın bir işe yaramayacağı ortaya çıkıyor. O zaman şu soruyu sormak elzem hale geliyor: Bir yandan bölücükle itham ettiğiniz ve ötekileştirdiğiniz bir halktan, öte yandan sadece AKP karşıtlığında birleşerek, hem de elle tutulur açık bir vaat vermeden oy istemek ne kadar mantıklı?

Önceki seçimdeki oy oranları kürtlerin seçim tercihlerini genel olarak ortaya seriyor. Bununla beraber, önceki seçimde CHP’ye oy vermeyen kürtler için hali hazırda İstanbul’da CHP’ye oy vermek için geçerli çok fazla neden de henüz yok. Bugünkü HDP ile benzer seçmen kitlesine (kabaca orta sınıf kentliler, kürtler ve aleviler) sahip Türkiye İşçi Partisi çatısı altında 1960’larda başlayan kürtler ile türk solunun ilişkisi, günümüz ulusalcılarının ataları olan Milli Demokratik Devrim’i savunanlar tarafından sekteye uğratılmıştı. Doksanlı yılların başında SHP çatısı altındaki birliktelik de kürt milletvekillerinin meclisten yaka paça çıkarılmasıyla kürtlerin hafızasında çok acı bir tecrübe olarak yer edindi. Tarihsel olarak zaten çok da iyi durumda olmayan kürtler ve türk solu arasındaki ilişki bugün de CHP içindeki ulusalcılar tarafından pompalanan ve CHP tabanında da ciddi destek bulan milliyetçi söylemlerle pek de düzelecek gibi durmuyor. 90’lı yıllarda keskin şekilde bölünen oyların tekrar bir araya gelmesi sadece AKP karşıtlığı üzerinden olmayacağı gibi AKP’den koparılmak istenen seçmene bölücü barbarlar olarak sunulmaya çalışılan HDP’li kürtlerin, CHP’ye oy basıp geçmesi de kolay kolay gerçekleşmeyecektir.

Son olarak, CHP’nin Menderes’ten beridir sürdürdüğü “hele bir şunu koltuktan indirelim sonra bakarız bir yoluna” tarzı siyaset nereye kadar devam edecek, sürekli yeni barbarlar mı beklenecek? Hali hazırda ortak düşman ve ülkeyi ele geçirmekte olan/geçiren barbarlar olarak sunulan AKP ile ilgili işgal korkuları atlatıldığında beklenen barbarlar olarak yeniden kürtlerin öne sürülmeyeceği garantisini kim verecek? Şu anda açık sözlü olarak kimse vermiyor. Bu nedenle AKP sonrasına dair hiçbir fikri olmayanlar “Tatava yapmayın, basın gidin!”
…ve sınır boyundan dönen habercilere göre,
barbarlar diye kimseler yokmuş artık.
peki, biz ne yapacağız şimdi barbarlar olmadan?
bir çeşit çözümdü onlar sorunlarımıza. 


Barbarları beklerken, Konstantinos Kavafis


* Katkılarından dolayı Aleksi'ye teşekkürlerimle...