11/16/2008

BLOG, BLOG FLUT, BLOK, BÜLÜK

O değil de yine kaybettim sevgili blog. Sen de zaten bunu duymak için varsın. Bugün kötü bi gündü, bunları yazmaya başladığımda vakit dündü. Sen ne işe yararsın ha blog? Dertlerime derman olmazsın yaralarıma merhem bulmazsın, şol tabipten devam sormazsın. Bilirsin seninle taban tabana zıttız. Ama yine de sana yazmama müsaade ediyorsun. Buna katlanamıyorum, tevazu mu bu, büyüklük mü yapıyosun aklınca bana? Seni şikayet edeceğim, kapattıracağım seni, erişimi engelleteceğimm. Bak hâlâ söylemedin bana, bunca zaman oldu, nasıl hikayelerden hoşlanır insanlar? Nerede kaldı büyüklüğün?
       ***
Bir daha yazılmayacak sandım, korktum, elim gitmedi, oldu bir ay. Elim varmadı. Neden yapıyoruz biz bunu dedim, kimseye soramadım. O ara Barthes çıktı, hehe, yazar öldü olum dedi. Gülümseyerek kalakaldım. Yazar öldüyse bizim için yazma zamanı…
       ***
Biz blogu amacına uygun kullanamıyoruz bu aşikar, ama bir gün, mevcudu 60 kişiye ulaşan anadolu ilkokullarından birinde mandolin akordlayarak geçip giden müzik derslerine isyan için “blog flüt” öttürüldü ilk defa. Helvacıoğlu namlı bir aile ihya oldu. Sınıfların tabanlarını kesif bir salya kokusu kapladı. Süper babanın ezgisini çalabilenler mutlu oldu süper babası olanlar değil. Süper baba ezgisine karşı olanlar kısa sürede gitarla zombie oldular. Aslında kimse mutlu değildi.
       ***
İnsan sever sever de, sevdiğinden kaçar mı? O yuvasız kuş olan, benim işte arkadaş, cevgaver. Diksileman o yuvasız kuş. O zaman diksileman da benim. İnsan durup dururken gece gündüz içer mi? Gece gündüz derdimden içiyorum ben jam im. Ne trajedi ne yaman çelişki. Sen kendini yazmaya mı verdin a can. Cemil barışı seviyor, eminim aleksi de, Dânâ da, yutun da, hancı da hamamcı da, e diksileman kış uykusuna mı yatıyor o zaman, ne oluyor?
       ***
Kıssadan hisse: Sen sana ne sanırsan ayyuga da onu san. Dört kitabın manası, budur; eğer var ise.
Gelecek program: neyzen Bâtın efendinin oğlu, sesi güzel kendi güzel Zâhir’in veda sofrasından bir enstantane ve İstanbul nasıl İstanbul oldu? İstanbul İstanbul olalı böyle keder gördü mü?
“Kulak eğer gerçeği anlarsa gözdür” Mevlana
Eleştirmenin notu: yazar bu postta geleneksel blog formunu korumuş klişeleri kullanmaktan çekinmemiş ancak blog yazım gramerinde yarattığı kırılmalarla, Antonionni’nin 1960’da L’Avventura izleyicisinde yarattığı etkiyi, okuyucusu üzerinde yaratmayı hedeflemiştir.

No comments: