12/08/2008

Sonbaharda Eceliyle Ölenler

O değil de ölmek ne garip değil mi gençler. Bir anda artık yoksun. Not to be. Kulağa çok saçma geliyor değil mi? Bir gün varsın mesela, uyanıyorsun, yemek falan yiyorsun, gülüp ağlıyorsun, vapura biniyorsun mesela, çay içip tost yiyorsun falan. Ne bileyim işte hayatın bir parçasısın, varsın. Ama sonra, bir gün bir anda yoksun. Dört kollunun içindeki bir et yığınısın sadece. Saçma gelmedi mi? Şöyle devam edelim o zaman, tablonun saçmalığını görmek için. Anneannemin öldüğü güne gidelim. Sonbahar. Eceliyle ölenlerin mevsimi galiba sonbahar. Yani hep öylesi denk geldi bana. Ecel denen bok sonbaharda geliyor İstanbul’a.
(Aslında her mevsim birbirinden farklı tabi ama İstanbul’da sonbaharın ayrı bir garipliği var sanki. Diğer mevsimlerden apayrı bir yerde gibi o. Mesela diğer mevsimlerde olmayan bir depresiflik hasıl oluyor insan evladının üzerine İstanbul sonbaharlarında. Kafa karıştırıcı bir iklimsel ruh hali hakim oluyor üç ay boyunca. Güneş bir sabah kayboluyor ve bir hafta görünmüyor mesela. Bir hafta kirli bir grinin nefes darlığıyla boğuşup yavaştan alışmışken bir gün paltoyu koltuk altına sokturan bir güneş çıkageliyor, tam sakinleşmişken yine ne yapacağını şaşırıyorsun. Bottan rahat bir ayakkabıya dönüyorsun. Ertesi gün palto yerine bir hırka ya da ince bir montla çıkıyorsun dışarı. İki gün sonra sinirin bozuk bir halde o rahat ayakkabılarını kuruması için kaloriferin önüne koyarken buluyorsun kendini, çünkü bir anda gelişiyle, o palto çıkarttıran heybetiyle inandığın, bel bağladığın güneş daha ikinci günün akşamı yerini destursuz bir yağmura bırakıp kaçıyor bir anda ve seni sırılsıklam yalnız(‘sırılsıklam aşık’ gibi düşünün lütfen.) bırakıyor.)
Neyse uzatmayalım. Anneannem iki yıl önce öldü. Sonbahardı yine. Öldü. Cenaze bütün sülaleyi birleştirdi. Anne tarafı ve onların eşleri (benim için enişte, yenge olan zatlar yani) toplandı. Ağlama, ziyaret, defin, helva falan derken mevzu bitti. Bir de kırkında bir tantana, bir ritüel, atraksiyonlar falan... 83 yıl bir anda “format anneanne..” Finito. Ne kaldı geriye kum gibi insan yığınının içinde bir kum kadar ehemmiyeti olan anneannemden? Üç kız, üç erkek çocuk. Hepsi orta yaşı çoktan geçmiş, hepsi psikolojik sorunlarla malul. Başka. Hiç. Sıfır. Garip tahta bir kutunun içinde toprağın altına manasız bir yolculuk. Bir süre sonra mide, bağırsaklar falan patlıyor. Dünyaya bırakılan son ses dalgası (ki temel taşlarıdır hayatın ses dalgaları) da toprağın yalıtıcılığı ile sönümlendikten sonra çürüme ve toprağa karışaraktan yok/tüm olma başlıyor. İşte bütün bunlar garip dostlar. Fena garip. Allah allah. Yani ölmek tek başına garip değil de hayatla birlikte olan bir şey olduğundan garip. Biri mantıklı ise diğeri saçma. Ya yaşanan 83 yıl, ya da bir anda varolma durumunu terk etmek, ikisinden biri anlamsız.
İşte böyle okur. Sonbahar biterken, kendi sonbaharımın temasını sizinle paylaşayım dedim. Ben bu sonbahar çok defa ölümü düşündüm, düşündürttüler. Kim mi? Doktorlar mesela, gribim sanan Serhan’ı öldüren doktorlar, daha annesinin koca göbüşünden çıkamadan nurtopu gibi bir bebeği boğarak öldüren doktorlar, baba yutunu kulak ameliyatına alıp iki kulağını da sağır eden doktorlar. Aman bre deryalar mesela. Tarlabaşı’nın kendi küçük karizması büyük, yakışıklı delikanlısı Ferhat’ın annesinin ölmüyle dünyaya çarpması ve dünyanın umru olmaması mesela. İntiharlar, geriye kalan mektuplar. Kabuslar özellikle. Bitmeyen uyanılamayan, ve teması (ki hiçtir) dışında hiçbir ayrıntısı hatırlanamayan destan niceliğindeki kabuslar.
Metinden çıkarılabilecek tek soru: ölüm buysa gerçek nedir a dostlar? Bunun cevabını verin bana. Verin ki benkeriz dünyaya bırakacak bir iz bulabileyim. Yoksa ben de gidiciyim sanki. Ya da çoktan gitmişim, ne ki ben de hepiniz gibi hiçim. Hiç, yoktan iyi midir acaba gerçekten?

1 comment:

Anonymous said...

Başıboş yıldızlar bir hiç için yanıp duruyor,gökyüzü bizim uykusuzluğumuzu gözetliyor ve burada aşağıda,dünyanın kirli derisi ve onun en berbat konuğu yaşam. Anlaşılmaz olan bunları yaratman değil,tuhaf olan, senin evreninin insanlar için saçma olduğunu bilmene rağmen, bu evreni onların kılman ve onlardan bu kabusa katılmalarını beklemen.