1/11/2009

İki Süper Film Birden

O değil de, bu blog hakikatten toplumun aynası be sevgili okur. Şaka lan şaka, değil. Toplumun asıl aynası iki süper filmi en kıyak bir şekilde tek bilet fiyatına izleten ve ayakta kalma mücadelesinde yalnız bırakmamamız gereken cinsel içerikli film gösteren sinema salonlarıdır bence. Bak sonunda bence dedim. Şimdi sen gelip de “yok lan toplumun asıl aynası belediye otobüsleridir” dersen ben de sana “ayna ayna, çelik ayna” derim.
Sanırım burayı okuyan sevgili okurlarımız hemen benim istiklal caddesi üzerindeki Rüya Sineması’ndan bahsedeceğimi düşünmekteler. Ama hayır hafız, hayır. Mesele o kadar yüzeysel, herkesin görebileceği kadar açık ve net değil. Bir kere mesele tamamen benimle ilgili. Yani böyle iki satır yazı okuyup da “Hee, evet, şimdi de Rüya Sineması’ndan bahsedecek, ben bildim, yüz puan” denilecek bir durum yok ortada. (Sevgili okur, seni rencide etmek istemezdim ama işte huyum kurusun, elimde değil). Haa, şimdiden söyleyeyim, uzun bir hikaye bu sevgili okur.
*
Mesele şu sevgili okur. Ben hayatımda hiç iki süper film birden gösteren sinemalara gitmedim. Ama önlerinden çok geçtim. Bu sinemalarla ilk tanışmam ortaokul yıllarına denk geliyor. Orta ikide, bir ramazan bayramında, mahalledeki yaşça daha büyük delikanlılarla bu tür bir sinemaya gitmiş bir arkadaşım sinemada gördüğü filmi ballandıra ballandıra bitirememişti. O zamanlar cinsel bilgisi epsilon kadar olan genç insanlar olarak biz diğer erkekler de ağzımız açık dinliyorduk arkadaşın saniyesi saniyesine anlattığı pozisyonları. Fakat bendeki sorun daha o zamandan belliydi galiba. Herkes adamın kadınla münasebeti üzerine sorular sorarken ben “olm nasıl sinema lan orası?” “seni nasıl aldılar içeri?” “yasak değil mi?” “sinemadakiler birbirlerini görmüyorlar mı?” “biri seni görünce utanmıyor musun?” tarzında, daha sosyal psikoloji içeren sorular soruyordum. Oynatılan filmden çok, sinema salonunda insanların nasıl bir psikolojiyle içeri girdiklerini sorguluyordum. Ya da “ben gidersem orda nasıl davranmalıyım?” sorusunu açıklığa kavuşturmaya çalışıyordum. Önyargılarım vardı ve toplumun önyargıları benimkilerden bile fazlaydı. “İçeri girerken ya biri görürse”, “dışarı çıkarken ya biri görürse”, “içerde beni gören biri dışarıda bir daha görürse” gibi olasılık soruları soruyordum kendime.
Sonra başka arkadaşlarım da gittiler o sinemaya. Hepsi geldiğinde filmin konusunu anlatıyordu. (Sanki çok önemli bir konusu varmış gibi, peh. Sonu belli bi kere, adam boşalıyor.) Arada yeni filmler geliyor, daha önce gitmiş olanlar bir daha gidiyorlar ve gelip yeni filmi anlatıyorlardı. Ben ise hala nasıl olur da insanlar bu kadar rahat bir biçimde, ellerini kollarını sallayarak, koltuklarına kurularak, bir sinema salonu dolusu insanla porno film izleyebilir, onu tartışıyordum kendi kendime. Ve asıl garip olan, daha sinema salonunun önünden bile geçmemiş olmamdı. Yeri bile efsaneydi benim için. Sinema Zeytinburnu’nun Depo tabir edilen (gerçi her ilçede depo adında bir semt var galiba) semtinde, Bakırköy minibüslerinin geçtiği yolun bilmem neresinde idi.
Orta üçteyken bir gün ne olduysa oldu ve Bakırköy’den dönerken minibüs bir kazadan dolayı olsa gerek yolunu değiştirdi ve ara sokaklardan geçerken işte tam bu sinemanın önünden geçti. İşte o anda gördüm onu ilk kez. Afişlerinde yarı çıplak, deri kıyafetler giymiş kadın resimleri vardı. Böyleyken böyle işte.
*
Sonra işte liseye başladım falan. Fransız lisesi tabi. İki sene hazırlık okuyup Fransızca öğreneceğim, bilmem ne. Daha hazırlık senelerinden ilkini okurken ve daha çok arkadaş edinmemişken istiklal caddesinde tek başıma turladığımı hatırlarım. Bir başa, bir sona, sonra otobüse binip eve. 
*
İşte o zamanlar, ki daha okula başlayalı 2 ay falan olmuş, artık nasıl bir göt kalkıklığıyla düşünüyorsam, kendimi bir bok sanıyorum. Girdiğim liseden ötürü, büyüyünce dünyanın en entel insanı olmalıymışım gibi düşünüyorum. E entelliğin en önemli basamaklarından biri de sinefil olmak. Sinemaya gitmeliyim bol bol.  Bir gün baktım, ağa cami civarlarında, resimsiz bir afiş.
Sinema Dilbazlar
Salon 1 – İki yerli Film – 2 Milyon
Salon 2 – İki yabancı Film – 3 Milyon
Ağa Cami Karşısında.
(Fiyatları salladım)
*
O zamanlar normal sinemalardaki filmler 5 milyon, 6 milyon, üstelik tek film gösteriyorlar. Burada gidip sinema izlemek çok mantıklı geldi. (Sinema izlemek de nasıl bir kavramdır, peh). İşte bu afişten yola çıkarak, Ağa Cami çevresinde sinemayı aramaya koyuldum. Ama "Ağa Cami karşısında" tanımı çok yetersiz tabi. Önce İstiklal caddesinde, caminin tam karşısındaki binaya baktım. Sinema falan değil. (E o zaman sinemalar hep cadde üstünde). Sonra, ağa caminin bir dikdörtgen arsa üzerinde inşa edildiğini düşünerek ve dikdörtgenin de 4 adet yüzünün olduğunu düşünerek, bundan ötürü de 4 adet “karşısında” kavramını karşılayacak sinema olduğu kanaatine vardım ve istiklal caddesinin alt tarafında dolaştım. Ağa Cami'nin dört tarafı yok tabi. Üç tarafı var. Üç tarafında da sinema aradım. Böyle böyle yarım saat falan arayıp bulamadım sinemayı. Allahtan kimseye sormadım. Soramadım zaten. 
Sonra nerden estiyse bir de caddenin üst kısmına bakmaya karar verdim. Hazır geziyorum, gezeyim de öğreneyim buraları mantığıyla. Sonra üst paralel sokakta taraftarı olduğum spor kulübünün merkezini gördüm. O hayranlıkla ve yeni bir şeyler keşfetmiş olmanın öforisi ile yürürken birden gördüm onu: “Sinema Dilbazlar”
Aman allahım, işte ordaydı, evet. Ama, o da ne? Porno. Seks. Üstelik ben o pornolara dik dik bakıyorum. Herkes beni bakarken görüyor. Yer yarılsa, içine girsem aq. Öyle de utandım yani.

Neyse işte, sonra ordan kaçıp eve gittim. Daha sonraki senelerde ise bolca önünden geçtim o sinemanın. Ama her geçişimde o ilk günü hatırlarım sevgili okur. Hep böyle bir tedirgin olurum. Birilerinin çıkıp "Aha, işte yıllar önce sinemanın önüne gelip bön bön afişlere bakan ergen çocuğu bu, tanıdım seni!" demesinden korkarım. Ödüm patlar. Adrenalin pompalarım çalışır da çalışır.
*
Dediğim gibi, seksli film gösteren sinema salonları toplumun aynasıdır sevgili okur. Valla billa.

No comments: