1/01/2009

NONOŞ ELEKTRONİK

O değil de, geçen sefer vaad ettiğim “gelecek programları” gerçekleştiremeyeceğim çünkü aklıma başka bir şey geldi. Bunun için açıklama yapmama gerek yok sanırım, ne alâ.
Bende homofobinin neden gelişmemiş olduğunu anlatacağım. Buraya yazmaya başladığımızdan beri türlü entellikler yaptık, varoluşsal bulanıklığımızla canınızı sıktık, ey okur oradaysan eğer, seni kurtarmaya geldim haberin olsun. Olum sonuçta öyle ya da böyle üniversite okumaya İstanbul’a gelmiş (birimiz hariç: O liseyi de köklü bir İstanbul Lisesinde okumuş o sebeple entelliği daha bir zahir) anadolu kaplanlarıyız. Ulen bu arayıp beklediğimiz, bir tanesinin yeter olduğunu sayıkladığımız kaplanlar aramızda olmasın.
Anadolu kaplanlığı da diksilemanlık kadar hassas (buradan vatani yuvasızlığını yapmakta olan, bundan böyle içinde bulunduğum dejenerasyon sebebiyle ‘dixie’ diye sesleneceğim diksileman’ı hasretle kucaklayıp, Luxus’tan Yuvasız Kuş Parçasını ona hediye etmek istiyorum, iyi yayınlar!) ve derin bir konudur. Anadolu’da özgürlükçü düşünce, bluğ çağı, blues çağı bir başka yaşanır gardaş.
“kendim için soruyosam namerdim ama gey misin?” ya da “kusura bakmayın ama gey misiniz?” sorusu getirdi tüm bunları aklıma. “senden gey elektriği alıyoruz” da dedilerdi. Düşündüm, anadoluda olsa biri çıkar yeter ana, dolu, doldurma daha derdi heralde. Bu soruyu da “ Be hey gardaş hoş musan?/dolu musan boş musan?/ ayakların yan basir/ yoksam sen nonoş musan? “ şeklinde sorabilirlerdi sanırım. Mealen hey genco, n’aber?/ Manitan var mı? /Yoksa gey misin şeklinde, sanal alemde “asl”ye “adsl”ye karşılık gelecek şekilde düşünülebilir.
Önce şu elektrik mevzuuna bir açıklık getirelim. Efendim, elektrik elektronik mühendisliği alanında almış olduğum 5 senelik lisans eğitimim boyunca gey elektriği veya benzer başka bir elektrik çeşidine rastlamadım. Bu konularda yürütülen bir araştırmayla filan da karşılaşmadım. Ama çocukluğumda bir Nonoş Elektronik Amca vardı. İçlerinden birinin adı Amerikan Pazarı olan, ithal mallar ve özellikle elektronik eşya satan, iki dükkandan birini işletiyordu. O dükkanın adını hatırlamıyorum, kimse de hatırlamaz çünkü herkes Nonoş Elektronik diye bilirdi. Sebebi de aşikar sanırım, bu beyefendi efemine tavırlar sergileyen nev-i şahsına münasır bir zat idi. Yanlış hatırlamıyorsam evli ve çocuklu idi de ama adı öyle kaldı. Bu hali tavrı kimsece yadırganmazdı ama herkesi eğlendirirdi.
Bu lakabı ona Ali Amca takmıştı sanırım. Ali Amca’nın eczanesi tam da nonoş elektroniğin karşısındaydı. Ali amca da başka bir nev-i şahsına münasır zattır. 12 senelik eczacılık öğrenimi sırasında bir dönem herkesçe bilinen bıyıklı modacıyla ev paylaşmışlığı bile vardır. Alim diye seslendiğini anlatırdı hep. O kadar sahiplenici yani. Ali Amca’nın mevzuya hakimiyeti bariz oluyor böylece ki o lakabı da takmak ona düşer herhalde.
Ama asıl mevzu benim Bülent Ersoy’la tanışmamdadır. Pek az müzik dinleyen babamın kasetleri arasında bulduğum Bülent Ersoy kasetini teybe taktığımda karıştı kafam. Ya 4 ya 5 yaşındaydım ki karışıklık yine babam tarafında kısa sürede giderildi. O yaşlarda bir çocuk olarak henüz kahve içememe müsaade edilmez süt içmek konusunda da zorlandığım için çocuk ruhunun asiliğini yaşatmak adına süt içmeyi reddederken küçük bir zafer sayılabilecek sütlü kahve ya da daha doğru tanımlamak gerekirse kahveli süt benim içeceğim olmuştu. E, baba kaseti takıyorum erkek sesi çıkıyor,kapağa bakıyorum bir kadın bana bakıyor, bu nasıl oluyor deyince? Babam, o aslıda sütlü kahve dedi. Ben de bir gün bu insan, oğlu olursa askere göndermeyeceğini söyleyecek, görürsün dedim.

No comments: