12/10/2010

Akıl Öküzün Boynuzunda

O değil de yazamıyorum. Yani yazabiliyorum yazmasına ama aklımın donduğunu, kanımın çekildiğini hissediyorum yazarken. Durmak istiyorum haliyle. Muhterem dost büyük Saymadi’nin de dediği gibi aklım şase yaptı.
Bu blogu açarken siyasi yazılar yayınlamak hususunda bir kararımız var mıydı hatırlamıyorum. Ama affınıza sığınıyorum sevgili pehlivanlar. Zaten blogla ilgili düşündüklerimizin çoğunu yapmamış olmamıza yaslıyorum sırtımı. Hoş bu yazı siyasi mi değil mi onu da tam bilemiyorum.
“Yazmasam çıldıracaktım.” değil durum. Büyük bir yazar, dahi bir beyim değilim okurcan. Hiç birimiz değiliz. Yazsam da yazmasam da çıldıracağım zati. Yazarken de ağlayacağım, ya da sinirlenip küfürü basacağım belki. Belki aleksi bey duygusal diyecek bana. Belki dânâ ve cemil beyler yeterli mizah unsuru bulamayacaklar yazıda. Ne bileyim işte. Ne bir motivasyon tespiti yapabiliyorum şu anda, ne de rasyonelim var. Aklın tükendiği memleketlerden birindeyiz bence zira. Rasyoneli skmişler sonra da yaşını büyütüp tecavüzcüyü beraat ettirmişler.
Faşizm nedir? Dersimizin konusu bu olsaydı ve okuduğumuzu anlamış olsaydık gerçekten neler olurdu? Misal referandumdan evet çıkması ile ülkenin demokratikleşeceğine, daha iyi bir geleceğe küçük ama güvenli adımlarla ilerleyeceğimize, bu 'evet'in artık daha eşitlikçi, daha az şiddet yanlısı, daha ezilenden yana bir iktidar ve işleyiş yaratacağına inanır mıydı gerçekten insanlar? İnanç bu tabi, bir yerden sonra sorgulamak manasız. Ama inananı değil inanılanı sorgulayabilir ve buradan inananın inanarak aldığı sorumlulukları ortaya koyabiliriz. Evet bunu yapabiliriz. Mevcut hükümetin demokrasi peşinde koşan özgürlük neferlerinden oluştuğunu düşünenlerin böyle düşünerek kendi boyunlarına bağladıkları vebalin boyutlarını görebiliriz.
Geçmiş zaman, babamla sağdan soldan atıp tutarken babam muazzam bir faşizm tanımı yaptıydı. Kendi sözünden başkasına tahammül edemeyen, kendi kelamının doğruluğundan bir an olsun şüphe etmeyip diğer kelam sahiplerini harcayan faşisttir, dedi. Çok doğru dedi. Bunları yapan zat-ı öküz bildiğin faşisttir. Hem de öyle böyle değil. Türkiye siyasi tarihi açısından bakıldığında ırkçı politikaların akademik makademik her türlü tanımına cuk oturan Atatürk’ü hala siyasetinin bayrağı olarak taşıyan ulusalcısından, milliyetçisine tüm oluşumlar ve üyelerinden daha faşisttir. Taşra üniversitelerinde uzun saçlıları sopalayan ülküdaş kurtçuklardan, büyük şehirlerde serseri olarak ikamet edip, nerde bir aydınlık, ferahlık varsa gidip lambayı söndüren, güneşi bokuyla, pisliğiyle sıvayan tetik parmaklarından ve onların emir abilerinden, kampüslerde türk-olmayan avına çıkan av köpeklerinden daha faşisttir.
Sorularım var okurlar. Kendisini yuhalayarak protesto eden basketbol seyircisini sırasıyla güvenlik kamerası, koltuk numarası, bileti satın alan kredi kartı numarısından tespit edip tutuklatmanın neresi demokratiktir? Yumurtaya cop ve biber gazıyla karşılık vermenin neresi demokratiktir? Bir gecede yasalar değiştirip, yeni yasalar çıkarıp birilerini içeri atarken birilerini dışarı almanın neresi demokratiktir? Her ortaöğretim kurumunda bir müdür yardımcısının polise doğrudan ve düzenli olarak istihbarat sağlamasını gerektiren, yani açık açık her okulda bir öğretmen sivil polis olsun diyen bir yönetmeliğin neresi demokratiktir? Kadının dayağı hakedebileceğini yazan bir dinin diyanet işlerinin devlet protokolünün en ön sıralarına getirilmesinin neresi demokratiktir? Demokrasi denen nanenin sağlaması gereken en temel hak ve özgürlüklerden olan protesto hakkını kullanan 19 yaşında bir kadının coplanmasının, bu kadın hamile olduğunu söylediğinde darbelerin karnına ve kasıklarına yönelip şiddetlenmesinin neresi demokratiktir? Burada sadece tahammülsüzlük yok okurcan. Farket bunu. Çok daha fazlası var. Nefret var. Kana susamış bir öfke var.
Babam 12 Eylül mağduru. Diyarbakır cezaevini de gördü, yasal gözaltı süresi 90 günken 88 gün işkence de gördü. Hala kabuslar görüyor. Hatırla Sevgili ve benzeri dizileri izlerken nöbet geçirdiği oldu. Kendisine yapılan ‘anti-demokratikliklerden’ 30 yıl sonra bugün hala fiziksel acıdan çok daha fazlasını barındırıyor bünyesinde. Kenan evren ile yolda karşılaşsa neler yapabileceğini hayal bile edemiyorum. O bile bütün hıncına rağmen atlamadı bu pespaye demokrasi çığırtkanlığına. Babam faşizmi öyle güzel anlamış ki zokayı yutmadı. Gerçek faşisti ilk gördüğü anda tanıdı. Tanımlaması o kadar yerindeydi ki karar vermek için fazlasına gerek olmadı. Ne onun için ne de benim için. Öyle alengirli siyasi tarih okumalarına falan gerçekten hiç lüzum yoktu. Yok siyasal islam 12 eylül’ün çocuğuymuş da, kendi babasına kıyamazmış o yüzden de bu hesaplaşma fasonmuş da… Bütün tarih okumaları bir noktada haklılık barındırır. Hepsinin nereden baktığına bağlı olarak tutacak en azından bir sağlam tarafı vardır. Ama bazı tanımlar öze dairdir ve fazlasına ihtiyaç olmaz….
Derken bu faşistler bir değil katmer katmer fazlasını göstermekten çekinmediler. Referandumun ardından geçen 3 ay içinde demokrasi adına ne olamayacaksa burada, Türkiye’de oldu.
Demokrasi ve özgürlük neferleri 19 yaşında bir kadının protestocu olmasına tahammül edememişlerdi. Fakat o da neydi, bu kadın üstelik bekar ve hamileydi. E artık katli vacipti.
Bu faşizmin bizzat öznesi olanlara, ve bu özneleri düşünsel olarak sorgusuz sualsiz destekleyenlere diyecek bir şey yok. Onlar içinde insanlıktan hala çıkmamış olanlar varsa zaten rahat uyuyamayacaklardır. İnsanlıkla ilgisi kalmamış olanlara kelam edeceğime ise kediye köpeğe ederim daha iyi. Ama asıl söz bu oyuna gelenlere söylenmeli. Yetmez ama evet demişlerdi. Yetti mi acaba şimdi?
Kolluk kuvvetlerince öldürülen her çocuğun kanı sizin de elinize bulaştı. Parsel parsel satılan yok edilen doğa harikalarının, tarihi eserlerin ve yer altı kaynaklarının, yok pahasına özelleştirilen kamu kuruluşlarının ve kamuya ait taşınmazların pazarlama kampanyasında en önde sizler oldunuz. Bırakın artık Hrant’a ve öldürülen diğer birçok aydına gözyaşı dökmeyi, çünkü sizin sıktığınız kurşunlar öldürdü onları. Hamile karnı tekmelenen kadının ölü rahminin üzerinde sizin de ayak izleriniz var.
Yetti mi şimdi?

No comments: