12/20/2010

Sosyal Sözleşme - Soysal Restleşme

O değil de, Rousseau da zamanında amma romantiklik yapmış ha, hem de daha romantizm akımı Prusya'da tohum iken. Ahaha, bildin sevgili okuyucu, bildin. Sosyal sözleşmeden bahsedeceğim. Hazır Yutun Beyin fitilin ucunu yakmışken, ben de torpili itin g*tüne sokayım diye düşündüm. (Disclaimer: Bu yazı yazılırken hiç bir it zarar görmemiştir). Siyasi konular üzerine iki kelam edeyim istedim. Önceki yazıya iki cevap vereyim istedim. Yalnız hemen uyarayım sevgili okuyucu, ben öyle ciddi ve kışkırtıcı yazamayacağım. 
Konuya Rousseau'dan girdim madem, ondan devam edeyim. Neden Rousseau? Niye romantik bu adam? Hizmetçisine, ondan iki tane çocuk peydahlayacak kadar aşık olduğu için değil şüphesiz. Liseden hatırladığım iki satır bilgi doğruysa bu Rousseau kişisi, insanoğlunun vahşi hayatta, toplumlar kurulmadan önce, iyi ve güzel olduğunu düşünen bir kişi. Bunu düşünmek için ne kullandığı ise muamma. Çünkü LSD henüz üretilmeye başlanmamış o dönemlerde. Bu kafaya sahip olmak için çok fazla alkol alıyor olmalı Rousseau birader. Rousseau'nun tam tersine insanoğlunun vahşi hayatta kelimenin tam anlamıyla vahşi olduğunu düşünen bir de Hobbes kişisi var. Hobbes da bir pür realist. "Kanunlar olmazsa insan insanı s*ker" diyor kısaca. Bu ikilinin üstüne çağımızın en tırt filozofu olarak ben, Aleksi, diyorum ki: İkinizin de canı cehenneme sizi 18inci yüzyıldan kalma eski kafalılar sizi.

Neden böyle diyorum? 
Neden olacak, bu iki düşünürün de yanıldığı bal gibi ortada. İnsanoğlu Rousseau'nun dediği gibi "aslında iyi çocuk ama çevresi kötü" bir durumda değil.  Ya da "çok zıpçıktıydı, askeri okula yolladık, hizaya geldi" durumu da yok. İnsanoğlu her zaman kötüydü, her zaman da kötü olacak. Daha şimdiye kadar yaptığı tek bir düzgün iş yok şu insanoğlunun. Hadi gelin itiraf edelim, hangimiz bazen utanmıyoruz ki insanlığımızdan. Doğayı tahrip eden tek yaratığız. Canını koruma ya da yemek yeme amacı gütmeden diğer hayvanları ve hatta kendi cinsini öldüren tek yaratığız. Sevdiğimiz insana acı çektiren tek yaratığız. (Kabul ediyorum, burayı forward maillerden kopyaladım). Herşeyimiz yapay, herşeyimiz kolpa. 

Özetle, insanoğlu kötü. Özellikle de yaptığı kötülüğü meşrulaştırabiliyorsa. Bu konuda çeşitli sonu kötü biten deneyler yapılmış geçmişte. Bu deneylerden birinde bir grup denek ikiye ayrılmış suçlular ve gardiyanlar olarak. Deneyin sonu hüsran. Aslında gardiyan olmayan gardiyanlar ellerine meşru bir şekilde otorite olma gücü geçince aslında suçlu olmayan suçlulara işkence yapmaya başlamışlar. (Das Experiment adıyla alman yapımı bir film olarak sinemalarda oynadı bak, git izle sevgili okuyucu). Bir başka deneyde de hiçbir şeyden haberi olmayan bir deneğe, onu görmeyen başka bir adama elektrik vermesi istenmiş. Bu adam elektrink vermeyi reddedince "ama deney için gerekli bu" denmiş adama. Adam da "ya ben hayatta vermem ama madem deney için gerekli, vereyim o zaman" demiş, elektrink vermeye devam etmiş. Bu şekilde onlarca denekte aynı sonuca varılmış. Korkma okuyucu, neyse ki aslında elektrinnnk alan kimse yok. Rol icabı alıyormuş gibi yapıyor elektrinkli sandalyede oturan adam. (Şimdi  bu deneylerin wikipedia linklerini de vermek isterdim ama link verince nasılsa gidip okumuyorsun, ben de hikaye gibi anlatayım dedim. Zaten buraya kadar okuduğun bile meçhul)

Buradan gördüğümüz üzere değerli okuyucu, insanoğlu içinde her zaman bir kötülük taşıyor. Bu kötülüğü ortaya çıkarmak için meşru bir sebep bulması yeterli. Bu meşru sebep kimi zaman din oluyor. Din elden gidiyor diye gözü dönüyor adamın. Yakıp yıkıyor. Bir başka zaman "ideallerimiz" deniyor. Adam alıyor eline taşı-sopayı, kavgaya gidiyor. Bir başka zaman "komutan emrediyor". O zaman işte polis kişisi kendince bir emri yerine getiriyor. Karşısında erkek biri olunca görev testisleri tekmelemek iken, karşısında hamile biri olunca görev karnını tekmelemek oluyor. Şimdi siz sanıyor musunuz ki o polis akşam eve gidince "ulan ben bugün bir bebek öldürdüm" diye hüngür hüngür ağlıyor. Yok canım. O adama "ateş serbest" deselerdi gayet herkesi öldürecekti işte. Ama bi dakka. Onun suçu yok ki. Emir aldı o. Emir verildi. Kanunlara göre emir hem de. Vay canına. 

Demek istediğim sevgili okuyucu, mesele var olan bir anayasa değişikliğine evet ya da hayır deme meselesi değil. O anayasanın, o sistemin hali hazırda bir otorite kaynağı olarak orada olmasıdır. Sen sanıyor musun ki hükümette başka parti olsaydı buna benzer olaylar yaşanmayacaktı. 

Her türlü meşrulaştırma aracı kötüdür sevgili okuyucu. "Ama biz sosyalistiz", "ama biz demokratız" falan deme şimdi bana. Yarın öbür gün "anti-demokratlara savaş açmamız lazım, yoksa ülke elden gidecek" denildiğinde eline sopayı alacak mısın? Alacaksın. İşte bu "meşru müdafa" dediğin şiddete bulaştığın anda artık tam bir insansın. Tebrik ederim. Gözüme görünme daha da. 

İnsanlar beni her daim korkak ve pısırık olarak nitelendirmişlerdir. Keşke bütün insanlar benim gibi pısırık olsaydı. Ne savaşlar yapılmazdı o zaman, biliyor musun? 

Aktivizm kötüdür sevgili okuyucu. Çağımızın en tırt filozofu olarak ben, Aleksi, bunu bilir bunu söylerim. Sen gelip "Hayır lan *mına koduğum, aktivizm iyidir" dersen eyvallah derim. Kalkıp da benim gibileri örgütleyip "kalkın laaan, aktivizm iyidir diyenleri dövmeye gidiyoruz" demem asla. 

Sonuç olarak, Rousseau'nun da Hobbes'un da yedi sülalesini.... Yeter ki sen üzülme Yutun. Öptüm kocaman. 

1 comment:

yutun said...

ne demişler aleksi
erkekliğe giden yollar ne kadar virajlı olursa, sünnete yakın yerler o kadar traşlı olur.
diyene kurban olayım.