9/23/2008

başlık

-Hancı bize şarap ve kadın getir!

Dedi, kara kuru, saçı da hafifçe kır olan. Süleymanın horozu gibi çıktı sesi. Karalardandı zahir, yalan yok. Dânâ diye bilinir; bilir, bildiğini çoğundan gizlerdi.

-Ne yapıcan şimdi şarabı.

Diye karşı çıktı bıyıklı olan, bıyığından ötürü benzetecek çok adam var ya cemil diye bilinir. Tembellikten mi bilinmez şarap içmeye de mi üşenmiştir yoksa şarabın yanında gelecek kadın mı korkutmuştur onu, yine bilinmez, bu karşı çıkışın sebebini kim bilir?

Bira ve çerez veya patates veya sigara böreği geçiyordu belki de yalnız aklından. Bizimle burada olmayan ama adı sıkça duyulacak olan, saşlı diye bilinir, burada olsa dedi içinden, ne biraya gelir ne şaraba, ne balık pazarına gelir, degüstasyona hiç gelmez.

***

Zamanın hızla geçtiği malum. Başka bir malum olan âhir zaman. Âhir olması gerektiriyor hızla geçmesini. Haftalar oldu yazılamadı bu yazı aklımda bir şeyler var, otursam başına yazıcam ya nedense başlayamadım. Sıkıştırdılar da halbuki, yaz hadi dediler. Bak bugüneymiş kısmet. Ne kadar hesap ne kadar plan hepsi yalan işte. Nerden aklımıza geldi bilmiyorum herşey başladıktan 25 yıl sonra, mazide tamamlanmamış ödev kalmasın diye heralde.

***

Hancı masanın üstüne biraları koydu, çerezi koydu, istenmediği halde şarabı koydu, kadehleri koydu, gülümseyişini koydu, haşlanmış yumurta, ekmek, karabiber ve tarçını koydu, masa da masaymış; bana mısın demedi, hancı koydukça koyuyordu. 4 silahşör gibi dizilmiş, muratları lafın buraya gelişinden belli, ikisinin nâmı henüz geçmemiş, bu 4 cengaverin az saşlı, keçi sakallı, en merhametli, sarı bıyıklı olanı, nâmını kendi versin, kalan cengaver ise aleksi diye bilinir. Aleksi bey huzursuz etrafı izlemektedir.

***

İyi mi ettik kötü mü bilinmez. Tanıttık ya size masanın başındakileri, çok mu söyledik, sırları ifşa mı ettik bilinmez. Doğruluk yeminimiz yok, kim bilir. Belki hiçbiri anlatıldığı gibi değil ve daha da vahimi belki hiçbiri kendinde değil.

***

Bi şey yapmalı! Kimse artık 16’sında değil, yolun ortası kayıp, insanım dersin, kanıt beklenir. Mevzu derin: varoluş, mutsuzluk ve müzik. Masanın başında edilen ilk söz gerdi biraz ortamı. Kötü bir şakaydı zahir, o kötü şakadan da çok hikaye çıkar. Kadınsız bir masaydı bu, 4 farklı hatta iyi bilinen başkalarıyla belki 9 farklı varoluş biçimi anlatılabilinirdi o masada ama kadınca olanı anlatılamazdı. 9 farklı mutsuzluk tanımlanabilirdi ve bu mutsuzluklar kadınlarla ilgili olabilirdi ama hiçbiri kadınca olamazdı. Belki hancıdan şarabı istedikten sonra masanın bulunduğu hanın içine dönüp o masaya gelmek isteyecek bir kadın olup olmadığı oradaki kadınlara sorulmalıydı. Ama öyle olmadı.

“To be”, “to become”, “to exist”, “to expose” ve “to express”: bu fiillerin türkçe karşılıkları çokça kez bulunmaya çalışılacak, bu fiiller yerli yersiz çokça kullanılacak, “to” ilgeçinin sağlamış olduğu amaç belirtme hali doğrultusunda bu fiiller, masada amaç haline de gelecekti.

***

Ulan cin olmadan adam çarpmaya mı kaltık acaba. İçim içimi kemiriyor, ya bu masada konuşulanlar kayda alınıyorsa. Ya bir gün bir yerde karşımıza çıkverirse ne yaparız. Nasıl açıklarız?

***

-hafız, o değil de insanlar nasıl hikayelerden hoşlanır acaba?

-güldürürken düşündürüp, düşündürüken de düdükleyenlerden olabilir.

-ne dersin benjamin?

-kanga, aslında mutlu değilim ama yasaklıyorum size bunu söylemeyi.

No comments: